Türkiye, uzun yıllardan beri ciddi bir enerji politikasına sahip olabilme çabasını sürdürmektedir. Milli bir enerji politikasına sahip olunması, ekonomimiz ve dış politikamız açısından son derece önemli olmasına rağmen, bu alan, maalesef odaklanma sorunu yaşadığımız bir alandır. Enerji politikası, tam olarak, dış politika ile ekonominin kesişme noktasında yer almaktadır. Buna rağmen, Türkiye’nin enerji politikası oluşturmaya yönelik çabalarında, yukarıda belirtilen saptamanın farkında olunduğu konusunda da şüpheler mevcuttur. Bu açıdan, enerji arzında milli kaynakların harekete geçirilebilmesi çabalarının yanında, arz güvenliği, enerji ithalatı ve enerji talebinin doğru yönlendirilmesi ve yönetilmesi de, ulusal enerji politikasının ana unsurları olmalıdır.
Bilindiği gibi, Türkiye enerjide gereğinden fazla dışa bağımlı bir ülkedir. Bu bağımlılığı azaltmak bir tarafa, son 10 yıldan beri iktidarda olan “tek parti” yönetiminde bağımlılık oranı daha da artmıştır. Türkiye’nin, milli kaynaklarını kullanarak enerji ihtiyacını karşılayabilme konusunda gösterdiği başarısızlık, Cumhuriyet tarihimiz boyunca iktidara gelen tüm siyasi partilerin gösterdiği kolektif bir performansla mümkün olabilmiştir. Kömür santrallerinin yanında barajlar inşa ederek, elektrik üretiminde mesafe katedilmiş olsa da, elektrik üretimimiz yıllar itibarıyla ihtiyacı karşılayamamış ve Türkiye komşularından elektrik ithal eden bir ülke olmuştur. Hatta, ısınmak amacıyla kömür kullanımı büyük şehirlerde hava kirliğine yol açmış, hava kirliliği nedeniyle ölümler meydana gelmiştir.
Türkiye’nin doğalgazla tanışmasının öyküsünü Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli, Petrogas dergisinin Mart 2002 sayısında şöyle anlatıyor:
“1983 yılının sonunda Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı oldum. Tam o günlerde Dünya Sağlık Teşkilatı’nın başkan yardımcısı bana geldi ve ‘Hazırladığımız bir rapora göre, ülkenizde 3-4 sene sonra hava kirliliğine dayalı kitlesel ölümler meydana gelecek’ dedi. Bu bizi bir hayli şoke etti. O zaman ikazlar var ama işin bu kadar vahim olduğunu bilmiyoruz. O akşam Özal ile görüştük. ‘Sağlık Örgütü’nün başkan yardımcısı size uğradı mı?’ dedim. ‘Evet, çok enteresan şeyler anlatıyor. Ne yapacağız?’ diye sordu. Bunun çözümü ya Fransa’daki gibi mahalleleri ısıtan santraller kurmak, böylece soba yakılmasını önlemekti ya da Almanya’da olduğu gibi doğalgaza geçmekti. Hatırladığım kadarıyla Fransa örneğini daha önce bu ülkede bulunan Mehmet Keçeciler etüt etti. Şunu gördük; merkezi ısıtmada büyük miktarda yakıta ihtiyaç vardı. Büyük bir sistem kurmamız, kentlerde her tarafı delik deşik etmemiz gerekiyordu. Doğalgaz daha pratik ve ucuzdu, kazanları değiştirmek de gerekmiyordu. Çok süratli etüt çalışmaları yaptık ve Özal bana, ‘Bak bakalım, fiyatı uygunsa niye doğalgaz almayalım’ dedi.
Rusya’dan gaz almayı kafamıza koyduk. KEK toplantılarında konuyu ele aldık. Karşımızda Başbakan Birinci Yardımcısı Voronin vardı. 1984 yılının Mart ayıydı. İkinci toplantıda Ruslardan gaz istedik. Onların da dövizde sıkıntıları vardı. Gazın, Romanya ve Bulgaristan üzerinden getirilmesini, ikinci bir yolla da Gürcistan üzerinden Doğu’ya gaz taşınmasını planladık. ‘İlgili kurumu geliştirelim’ dedik. Petrol işleriyle uğraşan BOTAŞ’ı görevlendirdik. Ucuzdu, fuel-oilden daha aşağıda bir fiyattı. Görüşmelere başladık. Pazarlıklar sırasında, İtalya borsasında ağır kükürtlü fuel-oil fiyatından yüzde 20 daha düşük istedim. Onlar, ‘Olmaz, ağır fuel-oil ile aynı fiyat olsun’ dediler. Kavga, dövüş derken yüzde 12 daha düşük fiyatta anlaşma sağladık. Çeşitli formüller oluşturduk. Fiyatta anlaştık. Özal’a gittim, ‘En ucuz fuel-oil’in yüzde 12 daha düşük fiyatına mutabık kaldık’ deyince, ‘Aferin, iyi bağlamışsın’ dedi.”
1980’li yıllardaki enerji darboğazının aşılması amacıyla, her türlü siyasi riski göze alarak, NATO’nun ileri karakolu konumundaki ülkemiz, Sovyetler’den doğalgaz alım anlaşmasını imzaladı. Böylece, Sovyetler Birliği’nden 2011 yılına kadar yılda 6 milyar metreküp gaz ithalatının önü açılmış oldu.
1920’lerden beri Sovyetler Birliği ile iktisadi ilişkilerde çok çeşitli başlıklarda işbirliğini gerçekleştiren Türkiye, şimdi enerji alanıyla yeni bir sayfa açıyordu. Üstelik, doğalgaz ithalatının bir bölümünü SSCB’ne mal ve hizmet ihraç ederek ödeyecektik…