Rakamlar Ekonomisi ve Asimetrik Tehdit, Haber3, Şubat 2010

Ekonomik veriler günlük hayatımızı büyük ölçüde meşgul ediyor. Enflasyon oranı, işsizlik oranı, ihracat artış oranı, zam oranları, asgari ücretteki artış oranı gibi sayılar, kendimizi daha iyi veya daha kötü hissetmemize neden oluyor. Bireyler ve işletmeler mali durumlarını sahip oldukları kendi maddi verilerine göre değil de, açıklanan rakamlar ışığında analiz etmeye çalışıyor. Hatta, işsizler, asgari ücretteki düşük artış oranına bakıp, işsiz olmaları ile asgari ücretli olarak çalışmaları arasında bir fark olmadığını fark edip, kendilerini daha iyi hissediyor.

Küresel ekonomik krizin Türkiye’ye sağladığı en büyük yarar işte bu noktada devreye giriyor. Zira, hepimiz içerisinde bulunduğumuz ekonomik açmazın temel sebebi olarak yaşanmakta olan küresel krizi görüyoruz. İktidarıyla, muhalefetiyle, medyasıyla bu konuda hemfikiriz. Yaşanmakta olan ekonomik durgunluk, kriz bulutları dağıldığında ortadan kalkacak, hatta sayıları 3 milyon civarındaki işsizler ordusuna da istihdam yaratılacak. Kriz öncesi dönemde, Türk ekonomisinin sürdürülemez bir cari açıkla yaşadığı artık hatırlanmıyor. O rakamlar artık tarih oldu. Şimdi küresel kriz cari açığımızı düşürüyor. Tıpkı, dış ticaret açığımızı düşürdüğü gibi. Bence, küresel krizin bize sağladığı en büyük yarar yapısal sorunlarımızı unutturması oldu. Kriz şartları ortadan kalktığında, eski mutlu (!) günlere geri döneceğiz.

Kriz öncesi ürettiğimiz katma değeri düşük ürünleri tekrar üretmeye başlayarak, dikiş dikerek, cıvata sıkarak bu defa farklı bir sonuç almaya çalışacağız. Bu nasıl mümkün olacak bilinmez ancak, krizin sağladığı ‘iyimser’ hava bu.

Son günlerin moda deyimi ‘asimetrik tehdit’ kavramıyla ekonomik durumumuz arasında bir bağ var mıdır sorusuna takıldım.

Bu kavramın aslında tam olarak ne anlama geldiğini araştırdım. Milli Güvenlik Kurulu web sayfasında yer alan tanıma göre, asimetrik tehdit şöyle açıklanıyor. ‘Yarattığı ani ve hazırlıksız durum nedeni ile ülkelerin siyasi, sosyal ve ekonomik sistemlerinde istikrarsızlıklarına neden olan, düşük seviyede kuvvet ve teknoloji kullanarak etkin olmayı amaçlayan tehdit algılamasıdır.’

Bu tanıma katılmadığımı belirtebilirim. Zira, ülkemizdeki siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlık ani ve hazırlıksız bir durumdan kaynaklanmıyor. İktidarıyla ve muhalefetiyle uzun süren uğraşlar sonucu ortaklaşa hazırlanan bir süreç bu. Burada kollektif bir çaba var. Dahası milli bir çaba da var.

Bu kafayla devam edersek, iş kurmanın ve başarı bir şekilde faaliyet gösterebimenin ön koşulu olan ‘doğru iş iklimi’ni tesis etmedikçe reel ekonomiyi değil de, rakamlara dayalı sanal ekonomiyi konuşmaya devam edeceğiz. Bu açıdan Türkiye’nin acilen, kayıtsız ve şartsız normalleştirilmesi gerekiyor. Bu sağlanmadığı takdirde, ekonomide kaydedilecek iyileşmenin bir anlamı ve sürekliliği olmayacak. Küreselleşmenin son aşaması olan finansallaşma olgusu yerine katma değeri yüksek ürünlerin üretimine yönelik bir stratejiye odaklanmak gerekiyor.

Bugünkü ortamda bunu başarabilir miyiz?

Siyasi hayatta normalleşmeyi sağlayabilirsek neden olmasın ? Bence asıl zor olan da bu. Zira, yeni bir kalkınma stratejisini harekete geçirecek insan kaynağımız, hatta kurumsal kültürümüz var. Ama, galiba niyetimiz yok.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s