Toplam tekstilde KDV indirimi; külfet mi, avantaj mı? Referans, 10.03.2006

Toplam tekstilde KDV indirimi; külfet mi, avantaj mı?

Sektörün içerisinde bulunduğu duruma bakıldığında göze çarpan ilk olgu, bu sektörle ilgili bilgi birikimine ve küresel vizyona sahip insan kaynağımız olduğu halde, bir türlü “ortak aklı” bulamadığımız gerçeğidir.
1980’li yıllarda başta kota dağıtım sistemlerinin kurulması olmak üzere, sektöre yön veren Dış Ticaret Müsteşarlığı kadrolarının süreç içerisinde tamamen tasfiye edildiğini görmekteyiz. Kamuda iyi yetişmiş elemanların çoğu genç yaşta emekli olmak ya da istifa etmek zorunda kaldılar. Devlette kalanlar ise, ihtisas gerektiren bu sektör yerine inadına başka başka birimlerde görevlendirildiler. Kamudaki insan kaynakları günlük politikalar ve popülizm uğruna yok edildi. Kısaca, kamudaki değişim süreci, değişim sürecinde olması gereken sektöre kamunun yabancılaşmasını getirdi. Kamuoyu ve medyanın devletin maddi kaynaklarının harcanmasında gösterdiği hassasiyet, küresel ekonomide en önemli kaynak olan insan kaynağının heba edilmesinde ne yazık ki gösterilemedi.
Tasfiye edilen kadrolar, 1990’lı yılların ilk yarısında sektörün 10-15 yıl içerisinde, eğer dönüşüm sağlanamazsa krize gireceğine dair raporlar hazırlamaktaydı. Aslında sektörün ABD, Avrupa ve hatta Japonya’da kaydettiği gelişme sürecine paralel olarak, Türkiye’de izleyeceği seyir de belliydi. Üstelik belli olan bir başka olgu da, daha 1994 yılında, 2005 yılında kotaların kalkacağı gerçeğiydi. Gümrük birliğinden beklentilerin abartılması neticesinde, bırakın vizyonu, son on yılda gereksiz kapasite artışının önüne dahi geçilemedi.
Sektör üst kuruluşları da sektördeki gelişmeleri algılayamadı. Gelişmiş ülkelerdeki üretim sürecinin önce gelişme yolundaki ülkelere, daha sonra da geri kalmış ülkelere kaydırılmasının arkasındaki zaruret sessizce izlendi. Yaratılacak beş, on markayla, devlet yardımlarından yararlanılarak iştirak edilen fuarlarla ve yurt dışında açılan mağazalarla küresel dönüşümün sağlanabileceğini sanan sektör, ayakları yere basmayan ve etnik-milliyetçi çağrışımlar yapan projelerle dostlar alış verişte görsün siyasetine çanak tuttu. Sektör temsilcileri sektörün sorunlarıyla değil de, makro ekonomik politikalarla uğraşmayı, hatta siyaset sahnesinde politik aktör olabilmeyi marifet saydılar. Sektöre özgü sanayi kümelemesinin hala yapılamamış olması bir tarafa, sektörde çalışanların sayısının dahi bilinememesi dosyamıza ne kadar hakim olduğumuzun açık bir kanıtı. Kısaca, kamu ve özel k esim, sektörün içerisinde bulunduğu durumun algılanamaması ve geleceğine dair sağlıklı düşünceler üretilememesi konularında tam bir fikir birliği içerisinde.
Bu açıdan ilk adımımız Türkiye’nin bu sektördeki insan kaynaklarını doğru bir platformda harekete geçirmek olmalı. Belki bu sayede ortak akla ulaşılabilecektir. Bu bağlamda, özel sektörde akıl danışılacakların başında Sayın Özhan Canaydın gelir. Sayın Canaydın 1984’de başlayan üretim sürecinin nereden nereye geldiğinin canlı şahididir.
İnsan kaynağın harekete geçirilmesinde TOBB’a da büyük görev düşüyor. Görüldüğü üzere, üretici açısından ne bir külfet, ne de bir avantaj olan KDV konusu gündemin başına oturdu. Kemal Abi’nin gayet iyi anlayarak vergi açısından yakaladığı bu indirim konusu bile, sektörün sektöre ne kadar yabancı olduğunun bir başka kanıtı.
Devam edecek…

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s