Rus düşmanlığı ulusal çıkarlarımızla bağdaşmıyor
Rusya -Ukrayna doğalgaz krizi nedeniyle ocak ayında tartıştığımız Mavi Akım projesi, geçtiğimiz hafta yapılan doğalgaz kesintileri nedeniyle tekrar gündeme taşındı. İşin garip tarafı, her defasında bozuk bir plak gibi aynı başlıklar kullanılıyor; “al ya da öde”, “enerjide Rusya’ya bağımlılık”, “fiyatın yüksek olması”, “Putin’le iyi geçinmek zorunda oluşumuz”, “bağımsızlığımıza ipotek koyulması” gibi.
İki ülke arasında zaten mevcut olan algılama sorununa, doğalgaz nedeniyle yapılan Rusya eleştirileri ilave edildiğinde, Rus düşmanlığının giderek artmakta olduğunu görüyoruz. Bu gelişme kuşkusuz Rusya’daki ulusal çıkarlarımızla bağdaşmıyor. İşin garip tarafı, medyanın ve enerji uzmanlarının bir bölümü bile, Rusya’nın, Türkiye’nin istemi dışında ve zorla doğalgazı sattığını sanıyorlar. Oysa, yapılan tüm resmi görüşmelerde gaz miktarının artırılması talebi Türk tarafınca masaya getirildi, hatta ısrarcı olundu.
Doğalgaz arzında en güvenilir ülke olan Rusya ile gaz ilişkilerimiz 1984 yılında Özal’la başladı. Daha 1980’lerde, yılda 6 milyar metreküp gazın yeterli olamayacağını anlayan Türk tarafı, 1986 yılı sonunda SSCB’den, Doğu’dan gelecek bir hat üzerinden de Türkiye’ye gaz verilmesini istedi. Ayrıca, mevcut batı hattından ilave gaz verilmesi talebi 1990’lı yılların değişmez gündem konusu oldu. Başbakan Demirel’in (Mayıs 1992) Moskova ziyaretinde ve Çernomirdin’in (Ağustos 1992) Türkiye ziyaretinde, Başbakan Çiller ile Çernomirdin arasındaki mektup teatisinde (Eylül 1993), II. Dönem K.E.K. Toplantısı müzakerelerinde (Nisan 1994), Başbakan Yardımcı Murat Karayalçın ile Rusya Başbakan yardımcısı arasında imzalanan Protokol’de (Temmuz 1994), Enerji Bakanı Veysel Atasoy ile Gazprom Başkanı arasında imzalanan Protokol’de (Kasım 1994), Devlet Bakanı Onur Kumbaracıbaşı ile Rusya Başbakan yardımcısı arasında imzalanan Protokol’de (Temmuz 1995), Enerji Bakanı Şinasi Altıner ile Gazprom başkanı arasında imzalanan Protokol’de (Aralık 1995) ilave gaz konusu hep gündemdeydi.
Doğu’dan beklenen hattın gerçekleşemeyeceği anlaşıldığında başka alternatifler üzerinde duruldu. Refahyol Hükümeti (1996) döneminde Mavi Akım’ın fizibilitesi konusunda teknik bir anlaşma hazırlandı. Cumhurbaşkanı Demirel’e İstanbul’da, Enerji Bakanı Recai Kutan’a Ankara’da Mavi Akım’ın olabilirliğinin bildirilmesinden sonra (28 Nisan 1997), Cumhur Ersümer Mavi Akım anlaşmasını 1997’de imzaladı.
AKP iktidarı döneminde ise, Putin’in Ankara ziyaretinde, Soçi’de ve Samsun’da, ikinci Mavi Akım projesinin gündeme gelmesi bu sahadaki işbirliğinin yaşayan bir süreç olduğunu ve bu sürecin devam ederek, iki ülke arasında rekabetten ortaklığa giden yolda taş üstüne taş koyulacağını gösteriyor. Ekonomik veriler zaten iki ülke arasında stratejik ortaklık olduğuna işaret ediyor. 2005 yılı dış ticaret hacmimiz 20 milyar ABD doları düzeyinde. Turizm, karşılıklı yatırımlar ve müteahhitlik hizmetleri de ilave edildiğinde ortaya çıkan tablo diğer ülkelere ekonomik ilişkilerin mükemmelliği konusunda örnek teşkil ediyor. Enerji stratejistlerine düşen görev ise, rekabetten ortaklığa giden yolda yapıcı eleştirilerle Türkiye’nin bir enerji transit ülkesi olmasına katkıda bulunmak.