Dış politikada yakıcı gündem

2 Nisan 2019 Salı  |   Köşe Yazıları

Yerel seçimleri geride bıraktık. Seçimler nedeniyle ara verilen yakıcı dış politika gündemine geri dönüyoruz. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, NATO’nun kuruluşunun 70. yıldönümü dolayısıyla 3-4 Nisan’da Washington’da düzenlenecek olan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısına katılacak. Hemen arkasından Cumhurbaşkanı Erdoğan 8 Nisan’da Moskova’da Putin ile görüşecek.

Türkiye – ABD ilişkileri; Suriye kaynaklı başlıklardan S400’lere, F-35’lerden ve Patriot’lara bir dizi ağır gündem maddesine sahip. Öte yandan yaşanmakta olan ekonomik krizin aşılmasında ihtiyaç duyulacak yabancı sermaye ve kredi kaynaklarının harekete geçirilmesi için de Türkiye -ABD ilişkilerinin seyri ayrıca önem arz ediyor.

Erdoğan’ın Rusya ziyaretinden hemen önce gerçekleşecek olan NATO toplantısı vesilesiyle Dışişleri Bakanlığımız bir resmi açıklama yaptı. “NATO Toplantısında, Transatlantik bağın yanı sıra, İttifak dayanışmasının ve uyumunun önemi üzerinde durulması, ayrıca geçmiş deneyimler ışığında, NATO’nun güncel güvenlik sınamalarına mukabele edebilme yeteneğinin korunmasının öneminin vurgulanması öngörülmektedir” denildi.

Bu açıklama ister istemez, aklımıza dış politikada S400’lerin yarattığı gerilimi getiriyor. Batı ittifakına olan bağlılığını sürekli vurgulayan Türkiye, diğer taraftan da S400’ler konusundaki ısrarı ile ihtiyacımız olan yüksek irtifa hava savunma sisteminin karşılanmasını önceliklendiriyor. Bu noktada akla şu soru geliyor: S400 alımı nedeniyle, F35 ve Patriotlarla ilgili ABD ambargosuyla karşılacak olmamız ve gerginleşecek Türkiye–NATO ilişkileri Türkiye’nin güvenliği açısından zafiyet yaratır mı?

Türk yetkililer defalarca Türkiye’nin S400 almakta kararlı olduğuna yönelik vurgular yaptılar. Hatta, S400’lerin bu yaz aylarında geleceği dahi açıklandı. Öte yandan, Türkiye’nin Patriot alımı konusunda da ısrarlı olduğu biliniyor. Türkiye, hem Patriot hem de S400 alımını gündemde tutarak neredeyse imkansıza oynuyor. Bu ısrarın sürdürülmesinin entegre olduğumuz Batı sisteminde sıkıntı yaratacağı açıkken, bu konuda verilecek kararın ayrıca ciddi ekonomik sonuçları olacağını da hatırda tutmamız gerekiyor.

Son iki aydır yerel seçimler nedeniyle adeta ‘dondurulmuş’ olan dış politika başlıklarına artık perakende çözümler aramak yerine, daha köklü ve kapsamlı arayışlar sergilememiz gerekiyor.

8 Nisan’da Moskova’da yapılacak olan Üst Düzey İşbirliği Konseyi(ÜDİK) toplantılarının ana gündem maddesi kuşkusuz yine Suriye’deki gelişmeler olacak. İdlip başta olmak üzere karmaşık bir dizi sorun sadece Rusya ile değil, ABD ile ilişkilerimiz açısından da önem arz ediyor. Uluslararası ilişkiler literatüründe bugün Türkiye’nin Suriye’de yaşadığı açmaz gibi çok aktörlü başka bir örnek olay olduğunu hatırlamıyorum. Bu açıdan, Rusya ve ABD ile ilişkilerde bundan sonraki sürecin nasıl götürüleceği konusunun yine, eskiden olduğu gibi iç politika malzemesi yapılması Türkiye’nin elini zayıflatacak bir gelişme olacak. Genel seçimlere daha 4.5 yıl gibi uzun bir süre olması nedeniyle bu defa, bu konuları iç politika malzemesi yapmadan tüm partilerin ortak edileceği bir süreç ile aşmaya çalışmamız şüphesiz milli çıkarlarımıza en uygun düşen yaklaşım olacaktır.

Rusya ile ilişkilerde bir diğer önemli başlık Akkuyu Nükleer Enerji santrali ile ilgili gelişmeler olacak. Rusya hala Türkiye’den finasman katkısı bekliyor. Hatırlanacağı üzere, Akkuyu Nükleer Güç Santrali AŞ Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dedusenko, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada, Akkuyu’nun % 49’luk hissesini satma ihtimalinin masada olduğunu vurgulayarak, “Hali hazırda ortak arayışındayız. Birtakım şirketlerle görüşmelerimiz devam ediyor” demişti.

Öte yandan, Türkiye ile Rusya arasında 2010 yılında imzalanan anlaşmaya göre kurulmakta olan bu santralle ilgili olarak son günlerde atılan bazı adımların, bu anlaşmaya aykırı olup olmadığının tartışılması da gerekiyor. Örneğin, ana müteahhitin değiştirilmesi, anlaşmanın bu konudaki hükümlerine açıkça aykırılık teşkil ediyor. 28 Mart günü Şirket ana sözleşmesinde yapılan değişik uyarınca, Akkuyu’ya verilen “denizcilik, limancılık, depolama, yükleme, boşaltma, taşımacılık, nakliyecilik” falliyetlerine yönelik imtiyazlar Anlaşmaya uygun mu? Bu gelişme her ne kadar Doğu Akdeniz’de Rusya’ya verilen önemli bir ticari üs gibi algılansa da, beraberinde askeri ve istihbarat açısından bazı sıkıntılar getirmesi de muhtemel. Bu konu da Türkiye-ABD ilişkilerinde başka bir gündem maddesi olma ihtimalini taşıyor.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s