Seçimler öncesi yeni nesil bir komplo teorisi…

Erken seçim kararı alındıktan hemen sonra gündeme düşen ilk tartışma, Abdullah Gül’ün adaylığı üzerinden gerçekleşti. Erdoğan ve Bahçeli, Gül seçeneğine şiddetle karşı çıkarak, tartışmayı “Gül’ün dış güçler ve FETÖ desteği ya da bağlantısı” üzerinden yürüttüler.
Bahçeli, “Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığı üzerine çok sinsi bir kamuoyu hazırlama stratejisi devrededir. FETÖ iş başındadır. PKK razıdır. Türkiye düşmanları heyecanlıdır…” dedi. Daha sonra gerçekleşen Gül-Davutoğlu görüşmesi, Erdoğan-Arınç görüşmesi, Akar ve Fidan’nın helikopterle Gül’ü ziyaret etmeleri ise sadece Erdoğan ve AKP’nin değil, iktidarın dayandığı veya ortak olduğu tüm kesimlerin de bu süreçten rahatsızlığını ortaya koyuyordu. Mesela ünlü FETÖ Uzmanı Hüseyin Gülerce, 3 Mayıs tarihli köşesinde “24 Haziran FETÖ için son çaredir” diyordu.
Bahçeli’nin, Akşener’in adaylığı için imza vereceklerin FETÖ bağlantısı olabileceğine dikkat çekmesi de bu açıdan değerlendirilebilir.
Kılıçdaroğlu’nun Gül’ün adaylığına sıcak baktığı yönündeki haber ve yorumlar, “Kılıçdaroğlu’nun Akşener’i Gül lehine ikna etme çabaları” akla şu soruyu getiriyordu: “Hem Gül’ü hem de Akşener’i aynı çevreler destekliyorsa, onlar da Erdoğan’ı yenilgiye uğratmaya çalışıyorlarsa, o halde neden birlikte çalışmıyorlar?” Sanırım bu sorunun basit cevabı; “Akşener’in kişisel olarak gerçekten FETÖ ile bir bağlantısı ya da ilgisi yoktur” olacaktır.
Kılıçdaroğlu ve Temel Karamollaoğlu arasında yapılan ittifak görüşmelerinin arka planında Abdullah Gül’ün de bulunduğunu belirtmeye gerek yok açıkçası. Zaten Kılıçdaroğlu, Gül ile görüştüğünü daha önce açıklamıştı. AKP’nin içerisinden çıktığı Milli Görüş’ün temsilcisi olan Saadet Partisi ile CHP flörtünü, sadece Kılıçdaroğlu’nun demokrasi anlayışıyla açıklamak saflık olur kanaatindeyim. Erdoğan karşıtlığı temelinde geliştirilen formüllerin sadece Erdoğan’ı değil, daha farklı yapıları da dolaylı olarak hedef aldığını düşünülebiliriz. Bahçeli’nin izlediği siyasetin, takındığı sert ve uzlaşmaz tutumum arka planında da sadece kişisel gerekçeler olduğunu sanmamak gerekiyor, bence.
Kılıçdaroğlu’nun, Gül seçeneği dışında merkez sağdan farklı bir aday göstermesi durumunda CHP’li seçmenin konsolide edilemeyeceğini öngören kimi çevreler; İnce seçeneğini ince ince işlemeye başladılar. Baykal’ın İnce’yi işaret ettiğine dair duyumlar medyada dillendirilmeye başladığında, ünlü anket firmaları temsilcileri Erdoğan karşısında merkez sağ bir adayın daha başarılı olacağını açıkça söylüyorlardı.
Akşener’in, profili düşük veya CHP tabanının kucaklamayacağı bir CHP adayıyla rakip olarak seçime girmesi durumunda ve seçimlerin 2. tura kalması halinde, Erdoğan karşısında ciddi bir rakip olacağı da ifade ediliyordu. Bütün bu algı yönetimi çabaları tüm hızıyla devam ederken; CHP’nin 15 Milletvekilini İyi Parti’ye göndermesi, parlamento seçimleri açısından tasarlanan süreci baltalayıverdi. Oysa Cumhur İttifakı ve iktidarın dayandığı veya ortak olduğu kesimler; İyi Parti’siz bir parlamento seçimini çok önceden planlamışlardı. Dolayısıyla CHP yönetimi bu oyunu bozarak hamle üstünlüğü elde etti. Üstelik bu hamle, demokrasi açısından kutsanacak bir değere de sahipti.
Bundan sonrasında, yönetimi farklı bir yere giden CHP’nin, gövdesini bu tarafta tutacak bir Cumhurbaşkanı adayının açıklattırılması gerekiyordu. İşte, Baykal’ın oyunun içerisinde olması bu açıdan önem arz ediyordu. Bu noktada lütfen Baykal’ı hafife almayınız ve 7 Haziran seçimlerinden sonraki sürecin yönetiminde ne denli etkin olduğunu hatırlayınız.
Sonunda taban baskısının da etkisiyle Kılıçdaroğlu, CHP içinden birini, Muharrem İnce’yi açıklamak zorunda bırakıldı. Bu sayede, CHP’nin gövdesi farklı bir yerde konumlandırıldı. Cumhur ittifakı ise bu sayede, Meral Akşener seçeneğini daha ilk turda sandığa gömmüş oldu. Sandıkta bu oyun bozulur mu bozulmaz mı, bekleyip görmekten başka çaremiz yok.
İnce’nin özellikle yandaş medyadaki görünürlülüğüne, yakaladığı rüzgara ve popülaritesine bakıldığında, Erdoğan’ın bu gelişmeden son derece memnun olduğunu söyleyebiliriz. Erdoğan’ın, “İnce’nin CHP oylarını konsolide etmesinin Cumhur ittifakının çıkarlarına hizmet edeceğini düşündüğünü” ifade etmek isterim. Bu noktada Erdoğan’ın İnce’yi kabul ederek görüşmesinin de önemli bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, “İnce, Erdoğan için tehdit oluşturmuyor mu?” Bir tehdit oluşturmadığını düşünüyorlar. Sandıkta bir sürpriz olsa bile İnce’nin de kolaylıkla Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış tehditler konusunda ikna edilebileceğini düşünüyorlar. Hatırlayacağınız üzere; İnce cumhurbaşkanlığına aday olduktan hemen sonra Baykal’ı ziyaret etmiş ve kendisini siyasete başlatan Baykal’ın da aynen Bahçeli ağzıyla “Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditleri değerlendirdiğini” açıklamıştı.
Kılıçdaroğlu’nun 15 milletvekili ile bozduğu parlamento seçimleri senaryosuna bir şekilde yeniden işlerlik kazandırabilmek, sanırım bu defa ancak HDP’nin barajın altında bırakılması ile mümkün olabilecek. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun son Milletvekili listeleri hamlesiyle, seçmeninin bir bölümünü HDP’ye yönlendirmesi sonucu bu mümkün olabilecek mi? Büyük bir soru işareti. Elbette ki İyi Parti, bu saatten sonra seçimlere girmekten vazgeçmeyeceğine veya vazgeçirilemeyeceğine göre, son seçenek seçimlerin tarihiyle ilgili bir değişiklik yapılması mı olacak acaba?

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s