Erken seçim kararı alınmasının üzerinden sadece 10 gün geçmesine rağmen, bu süreçte seçim sonuçlarından çok daha önemli gelişmeler meydana geldi.
AKP’nin erken seçime gitmesini gerektiren nedenler üzerinde herkes hemfikir. Seçimi zorunlu hale getiren bu nedenleri maddeler halinde tartışmanın bir anlamı yok. Ayrıca bunların 24 Haziran seçimleriyle birlikte ortadan kalkabileceğine yönelik bir beklenti de yok. Dolayısıyla, sürdürülemeyecek boyutlara ulaşan ve yüzleşmek zorunda kaldığımız iç ve dış sorunların bu denli yakıcı olduğu bir ortamda Gül seçeneğinin ortaya atılmasının, siyasi hayatımızda nasıl sonuçlar doğuracağını tartışmak gerektiği kanısındayım.
Gül’ün çatı aday olarak seçime katılıp katılmamasından çok daha önemli sonuçları olan bu süreç, uzun yıllar sonra Erdoğan’a bir meydan okumaya dönüştü. Bu tehdit Erdoğan’ı hem sıkıntıya soktu hem de “dokunulabilir” olduğunu ortaya çıkartarak “büyüyü bozdu”. Seçim öncesinde yaşanan gelişmeler, kısa süre içerisinde neredeyse seçim sonuçlarını gölgede bıraktı. Davutoğlu ve Arınç hamlelerine ek olarak, bu yazı yazıldığı sırada ortalıkta dolaşan bir iddiaya göre Hulusi Akar ve İbrahim Kalın’ın Gül’ü ziyaret etmesi de gösteriyor ki, Erdoğan gelişmelerden büyük endişe duyuyor.
Bundan sonraki süreçte Erdoğan tekrar psikolojik üstünlüğü sağlasa da, hatta hem Cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerini kazansa bile, artık Türkiye 18 Nisan’dan önceki Türkiye olmayacak. Yönetilmesi çok daha zor olacak. AKP, rakiplerin nefesini ensesinde hissedecek ve muhtemelen bu süreç yeni seçimlerin önünü açacak.
Dış politikada yaşanan gelişmeler, Suriye üzerinden ABD ile Rusya arasında sözde denge arayışları, ABD’nin PYD-PKK’ya, Rusya’nın Esad’a yönelik desteği, o meşhur S-400 hikayesi ve Batı ile yaşanan gerginlik, hiç şüphesiz Batı’nın Türkiye’ye yönelik bakışını endişeyle şekillendiriyor.
Türkiye’nin kaybedilmekte olduğunu düşünen dış çevrelerin Gül’e yönelik sempatisi bu şekilde dışa vuruluyor. Ancak, Gül seçeneğine AKP’den daha çok CHP ve Ulusalcı kanattan tepki gelmiş olması da gösteriyor ki, Erdoğan’a alternatif arayışlarında daha fazla “ince ayar” yapılması gerekiyor.
Suriye batağında ABD – Rusya rekabeti üzerinden yürütülen süreç, gittikçe yakıcı bir hal alan Kürt sorunu, ekonominin açmazı, Rusya ile dev projeler, ABD’deki Zarrab davası ve daha birçok konu 25 Haziran’dan itibaren daha etkili bir şekilde, eğer seçilirse Erdoğan’ın gündeminde olacak.
Açıkça söylemek gerekirse, Erdoğan seçimi kazansa bile 25 Haziran’dan itibaren kaybetmeye devam edecek.
Öte yandan, Erdoğan’a alternatif arayışları, toplumdaki bölünmenin ve giderek keskinleşen kutuplaşmanın Türkiye’yi bir iç savaşa sürüklemesi endişesinden de kaynaklanıyor. İşte bu noktada Erdoğan ve yakın çevresinin göstereceği tepkinin boyutundan öte, ortaya çıkacak toplumsal tepkinin büyüklüğü dikkate alınarak (dikkate alınan seçmen kitlesinin en az % 30-35 seviyesinde olduğunu düşünüyorum), AKP tabanının kolaylıkla benimseyebileceği bir alternatif yaratılmaya çalışılıyor. Bu öyle bir alternatif olmalı ki, Erdoğan’a hayat boyu dokunulmazlık da garanti edebilmeli.
Eski defterlerin üzeri örtülmeli. İşte Gül hamlesinin, bu nedenle de büyük bir fırsat olarak karşımıza çıktığını iddia eden bir koro ile karşı karşıyayız.
Erdoğan’a “onurlu bir çıkış” sağlayacak bu gelişmeye gösterilen en büyük tepkinin CHP ve Ulusalcılarla birlikte İyi Parti’den de gelmiş olması, Gül’lü geçiş sürecinin sanıldığı kolay olmayacağını ortaya çıkarttı.
Gül rüzgarı başarısızlığa uğramış gözükse de, bu deneme aslında Erdoğan’ın kaybetme sürecine girdiğini gösteriyor. Öte yandan, Türkiye’nin yaşaması gereken, yüzleşmesi gereken o yakıcı sonu yaşamaması için atılan adımların bir anlamda vesayetçi bir anlayışın eseri olduğunu söylemek iddialı bir ifade olmayacak. Bir zamanlar vesayetçiliğe şiddetle karşı çıkan “Yetmez Ama Evet”çilerin Tükiye’yi irticadan ve bölücülerden! korumaya çalışması ve bunu demokrasi adına yapıyor olmaları hem trajik hem de komik bir hamle oluyor.
Bu senaryo ve iktidar değişikliği kısa vadede Türkiye açısından bir kazanç olarak gözükse de uzun vadede çok daha büyük hasarlara yol açacak bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.