Akşener’in tek şansı

22 Aralık 2015’de Medya Günlüğü’nde yazdığım “Sonsuza Kadar AKP mi?” başlıklı yazımın son üç paragrafı şöyleydi:

“… eğer bu endişeler de önümüzdeki süreçte AKP’yi bölüp TBMM içerisinde yeni bir hükümetin ortaya çıkmasına yol açmazsa, Türkiye’nin önünde geriye sadece iki seçenek kalıyor.

Bunlardan birincisi; dış faktörler neticesinde (dış güçler demiyorum), hatta sıcak savaş ya da sıcak savaşa yol açacak gelişmeler neticesinde, AKP’nin iktidarı bırakmak zorunda kalmasıdır. Türkiye’nin olağanüstü şartlar döneminde, “geçici ve milli” hükümetlerle yönetilmesidir.   

İkinci seçenek ise “benim, daha doğrusu bizim sorunumuz değil diyerek”, çocuklarımızın ya da daha büyük olasılıkla torunlarımızın, AKP iktidarından nasıl kurtulabileceklerini tartıştıkları siyasi bir ortamın beklenmesidir. AKP iktidarının sonsuza kadar devam etmesi, ne yazık ki benim için büyük bir sürpriz olmayacaktır.”

Bu yazımın üzerinden yaklaşık 20 ay geçti. Bu dönemde çok önemli siyasi gelişmelere tanık olduk. Son 20 ayda neler olmadı ki? 15 Temmuz darbe girişimi oldu, Başkanlık sistemi referandumu yapıldı ve kıl payı da olsa kabul edildi, Suriye’de sıcak savaşa girildi ve 80 şehit verdik, milletvekillerinin dokunulmazlıkları CHP desteğiyle kaldırıldı, çok sayıda milletvekili tutuklandı. Daha önce Fetö tarafından mağdur edilen gazeteciler bu defa da Fetö’cü oldukları gerekçesiyle tutuklandılar. Fetö operasyonlarında sokaktaki simitçinin bile yakından tanıdığı, bildiği tescilli Fetö’cü eski bakan, eski milletvekili hatta mevcut belediye başkanlarına yönelik bir adım dahi atılmadı, belki de atılamadı. Fetö tarafından aldatılma özgürlüğü sadece belirli bir zümreye tanındı.

Şimdi gözler 2019 seçimlerine çevrilmiş durumda. Recep Tayyip Erdoğan’a karşı ortak aday çıkartılması seçeneği de dahil olmak üzere, çok sayıda yeni siyaset stratejisi planlanıyor, mühendislik çalışması yapılıyor. TBMM çatısı altında muhalefet yapmanın dayanılmaz hafifliği nedeniyle yürüyerek ya da oturarak muhalefet yapmak gibi yeni stratejilerle Recep Tayyip Erdoğan’ın yenilebileceği zannediliyor.

Malum, 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin ilk kez parti kimliğiyle seçim barajını aşması sonucunda TBMM’de AKP’nin çoğunluğuna son verilmişti.

Ancak, Bahçeli’nin MHP’sinde aniden ortaya çıkan Kürt alerjisi ve 6 milyon oyun “terör” gerekçesiyle görmezden gelinmesiyle, AKP karşısında oluşturulmaya çalışılan muhalif blok çöküverdi. Sonrası malum…

Şimdi Meral Akşener liderliğinde, ağırlıklı olarak MHP tabanından kopacak seçmen kitlesine hitap edecek yeni bir parti kuruluyor. Çok sayıda AKP karşıtının da sırf “muhalif” kimliklerinden ötürü bu yeni partiyi desteklemesi bekleniyor. Peki ama Kürtler? Meral hanımın Kürt sorununa bakış açısı, daha doğrusu HDP’ye yaklaşımı nasıl olacak? 1990’ların güvenlikçi politikalarının önemli bir figürü olan Akşener Kürt seçmene yönelebilecek mi? Kürt sorunu ya da Kürtlerin parlamentoda temsil hakları ile terör arasındaki farkı gözetebilecek mi?

Şimdi Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat var: Meral Akşener’in Kürtleri kucaklayarak, toplumsal bölünmeye yol açan fay hatlarından birini bertaraf edebilme ihtimali… Fark yaratacak beklenmedik bir Kürt politikasıyla toplumsal uzlaşma adına çok önemli ve ümit vaat eden bir adım atılabilir. Aksi durumda, yani Meral Hanım bu konuda mevcut partilerden farklı bir yaklaşım sergileyemezse, özellikle de MHP’nin dışlayıcı politikasını benimserse, bu fırsatı hep birlikte kaçırmış olacağız. Oysa ki bu fırsat sayesinde hem AKP’den kurtulmanın yolu açılacak hem de terörü yok edeceğiz.

Meral Hanım böyle cesur bir açılıma öncülük etmediği taktirde, kuracağı parti, mevcut siyasi sistemde (başkanlık) barajı geçerek parlamentoya girse ne olur, girmese ne olur?  Meral Hanım’ın asıl hedefi %49’un adayı kimliğiyle ülkeyi yönetmekse zaten derhal parti kurmaktan vazgeçip, bu kitleyi bir arada tutacak hamleleri yapması gerekiyor. Eğer Türk siyasi tarihi açısından unutulmayacak bir dönüm noktasının mimarı olarak toplumsal uzlaşmaya katkı sağlamayı tercih edecekse, o zaman da kendi geldiği tabanın beklentilerini değil, dönüştürücü bir siyasi liderliğin gereklerini yerine getirerek, gerçek bir meydan okumayla siyaset sahnesindeki yerini almalı.

Unutmayalım ki, referandumda Kürtler ve MHP’li muhalifler Erdoğan karşıtlığı temelinde aynı tarafta yer aldılar. Demokrasi ve adalet kavramları temelinde, asgari müştereklerde bu birlikteliği geliştirmek gerekiyor. Zira, Meral Hanım’ın bagajında bazı yükler olsa da hala bir “hikayesi” var. Bu hikaye, ezberleri bozamayan bir parti kurularak heba edilecekse, bu yazımın başlığını da sadece “Sonsuza Kadar AKP” olarak atmaktan başka çarem kalmıyor.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s