Yaşasın komşularla sıfır sorun politikası
Başbakan Binali Yıldırım, dış politikada Davutoğlu sonrası döneme ilişkin mesajını çok net bir şekilde önceden vermişti: “Dostlarını artıran düşmanlarını azaltan bir dış politika anlayışını güçlendireceğiz.” Kuşkusuz Başbakanın dış politika değişikliğine ilişkin bu ifadesi Erdoğan’dan bağımsız ya da Erdoğan’a rağmen söylenmedi ve kısa bir süre içerisinde gerçeğe dönüştü. Önce İsrail ile barışıldı, sonra Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi için çok önemli bir adım atıldı. Aslında Davutoğlu’ndan miras kalan dış politika enkazı ile Türkiye “sürdürülemez” bir sürece girmişti. Patenti Davutoğlu’na ait olan “değerli yalnızlık politikası” ile Türkiye’nin daha fazla yol alamayacağı, özellikle de dış ekonomik ilişkiler dikkate alındığında aşikardı. Bu nedenle, Rusya ile barış yönünde atılan adımların kamuoyunun büyük baskısından yani zorunluluktan kaynaklandığını ifade etmeliyiz. Erdoğan’ın ve yeni hükümetin, yeni dış politika hamlelerine bakıldığında, Davutoğlu’nun neden görevden alındığını daha iyi anlamaktayız. Davutoğlu’nun varlığı değil de, yokluğu Türkiye için büyük fırsatlar doğuruyor.
İsrail ile yapılan barış mutabakatına ilişkin detaylar ve Rusya’ya gönderilen mektupta yer alan ifadeler muhalefet partileri tarafından eleştirilse de, sosyal medyada hükümetin bu politikalarına yönelik espriler üretilse de, sonuçları itbarıyla atılan adımların Türkiyenin milli çıkarlarıyla örtüştüğünü söyleyebiliriz. Türkiye’nin dostlarını artırma çabasının önümüzdeki günlerde de devam edeceği beklenmektedir. “Madem böyle adımlar atılacaktı, neden hem İsrail’e hem de Rusya’ya karşı sert politikalar izlendi?” sorusu akla gelebilir. Sanırım Davutoğlu da, dış politikanın iç politikaya malzeme edilmesinin sakıncalarını pratikte görmüştür. Yeni yazacağı kitaplarda, sorunları bizzat yaratmış kişi olarak deneyimlerini paylaşacaktır.
Rusya’ya gönderilen mektupta, özür dilendi mi, dilenmedi mi sorusunun ayrıntı olduğunu düşünmekteyim. Kuşkusuz bu konuda her iki taraf da kamuoyu algısını yönetebilmek adına farklı yaklaşımlarda bulunabilir. Önemli olan bu girişmin yapılmış olması, bu adımın atılmış olmasıdır. Rusya’nın bu mektuba vereceği yanıt nasıl olursa olsun, iki ülke arasındaki krizin çözümü yönünde Pazartesi günü gönderilen mektubun bir dönüm noktası teşkil ettiğini kabul etmeliyiz. Yeni bir dönemin başladığını söyleyebiliriz. Artık, sorunun neden ve nasıl doğduğunu, tarafların hangi tavrı, neden takındığını anlamaya çalışmak yerine, her iki ülkenin ulusal çıkarlarına uygun şekilde önümüze bakmalı ve işbirliği potansiyelini harekete geçirmeliyiz.
İki ülke ilişkileri üzerine bir swOt analizi yapmaya çalışırsak, ortada sadece büyük “fırsatların” var olduğunu göreceğiz. Doğal gaz boru hatlarında işbirliği, diğer bir ifade ile, Türk Akımı projesinin gerçekleştirilmesine yönelik olarak atılacak adımlar, neden yeni dönem işbirliğinin temelini oluşturmasın, simgesi olmasın?
Davutoğlu’nın 12 yıl boyunca dilinden düşürmediği “komşularla sıfır sorun” politikasını hayata geçirebilmek için mutlaka önce komşularla ilişkilerimizin bozulması gerekmiyordu. Ancak, olan oldu. “Biz bu kadar şeyi neden yedik?“ sorusu akla gelse de, gün önümüze bakma günüdür.
Yaşasın komşularla sıfır sorun politikası.