Barış sürecine karşı hızlandırılmış demokrasi dersleri…

Ülkemiz, gerilim filmlerini aratmayacak bir süreçten geçiyor. Taraflı ama sorumsuz bir Cumhurbaşkanı bu filmin yapımcısı ve başrol oyuncusu rolünde. İcraatın tüm sorumluluğunu üzerinde taşıdığı halde birçok konuda devre dışı kalan dürüstgörünümlü, hayal kurmakta sınır tanımayan bir başbakan, sadece siyasi otoriteye bağlı olması beklenirken, emir eri olmayı tercih eden bir genelkurmay başkanı, hukukun üstünlüğünü açıkça savunması yadırganan bir Anayasa Mahkemesi başkanı, havuza düşen bir medya ve sanal muhalefetin sanal liderleri bu filmde önemli rolleri paylaşmışlar. Filmin, vizyona girdiğinde gişe rekoru kırmasını hedefleyen ancak bundan bir türlü emin olmayan finansörler, süratle azalan demokrasi oksijenine rağmen demokratik haklarının kavgasını verdiğini zanneden Kürt milliyetçileri ile dört duvar arasında geçirdiği 15 yılın ardından bilge kişilik mertebesine ulaşmış bir vatandaşı da filmin kadrosuna dahil ederek, gişe gelirlerini arttırmayı hedefliyorlar.

Siniri alınmış vatandaşlardan oluşan, üstelik bazıları figüran olarak filmde rol alan geniş bir izleyici topluluğunun mevcudiyeti, yapımcıları her geçen gün senaryoyu yeniden yazarak geliştirmeye teşvik ediyor. Kadın erkek eşitliği, bedelli askerlik, Osmanlıca eğitim gibi temalar da senaryoya eklenince, doğal olarak bir sonraki sahnede neler olup biteceği merak ediliyor.

Topyekun cinnet hali görüntüsü arzeden bu durumdan muzdarip kimi aydının bile, Cemil Meriç’in deyimiyle “Türkiye’de Türkçe konuşan Fransız olmak” bir tarafa,bedelliT.C. vatandaşlığından çıkıp, hayatının geri kalanını bir başka diyarda geçirmeyi düşünür hale gelmiş olması, filmin yapımcılarının doğru yolda olduklarını gösteriyor.Ülkede, Cemil Meriç’in aydın tanımını anlamaktan aciz, dar görüşlü “aydıninsan”sayısının fazlalığı, filmin neden kolaycagerçeğe dönüşmek üzere olduğunun bir kanıtı. Bildiğiniz gibi, “aydın olmak için önce insan olmak lazım” diyen Meriç,insanı da mukaddesi olan, hırlaşmayan, konuşan, maruz kalmayıp seçen olarak tanımlar.
İnsanı, bazı bahislerde sağcı, bazılarında ise solcu olarak gören Meriç, “bu kelimeleri aşmak lazım, bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, bu memlekette namuslu ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olun. Görecekseniz çok kalabalık olacaksınız” derken neyi öngörmüştü acaba? Bu günleri göremeden aramızdan ayrılmış olmasına sevineceğim hiç aklıma gelmezdi.

“Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları, bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.” diyebilen Meriç gibi birisini yetiştirmiş olan bu toprakların, bahsedilen “kalabalıkları” ne zaman ve nasıl yaratacağını öngöremeyişimiz, dahası ümidimizi yitirmekte olmamız hiç şüphesiz Meriç’in yaptığı “aydın” tanımını hak edemeyişimizden kaynaklanıyor.

Ben şahsen işin kolayına kaçmak taraftarıyım. İçerisinde bulunduğumuz durumu yine meşhur ‘dış güçler’ teorisiyle açıklayarak önümüze bakmayı tavsiye ederim, siz de öyle yapın.Yalnız bir şartla; bundan böyle aynaya bakmayı bırakacaksınız.

Dün, AKP’nin Türkiye’yi hızla demokratikleştirmekte olduğunu ısrarla ve inatla ileri süren eski nesilbazı yandaş aydınların bugün yaşadıkları ikilem ya da dram daha şimdiden tarih kitaplarında özel bir yer edindi. Gezi sürecine aktif olarak katılıp, bugün “ben gezinin ilk 5 gününe tarafım ama ondan sonra olaylar çığırından çıktı, darbe teşebbüsü oldu” diyen, sokaklardaki kadrolu kamu görevlisi militanları, demokratik hak arayışı peşinde koşanlar zanneden yeni nesil yandaşlar da kuşkusuz tarih kitaplarında hak ettikleri yeri alacak.
Kaynamakta olan çorbaya son olarak tuz ilave etmek üzere olan Kürt kardeşlerim, siz de tarih kitaplarında hak ettiğiniz yeri almak üzeresiniz. Ama peşin söyleyeyim; bu, sandığınız gibi onurlu bir yer olmayacak. Zira sizler, demokrasiden hızla uzaklaşmakta olan bir geminin güvertesinde sahile doğru koşarak,kurtulacağınızı sanıyorsunuz. Demokrasi mücadelesi verdiğinizi zannettiğiniz süreç, bu topraklarda yaşayan herkesin vicdanını kanatarak, kapanmayacak yaralar açıyor. Sizlere naçiz tavsiyem; lütfen eski nesil yandaşları dinlemeye devam ediniz. Zira, bugün muhtaç olduğunuz hızlandırılmış demokrasi derslerini kısa sürede en iyi onlardan öğrenebileceksiniz, üstelik onlar bu defa daha da deneyimli.

Evet, bizler meşhur “dış güçler” teorisinin arkasına sığınarak kendimizi aklayamayacağız, bu kesin. Ama Kürt açılımının sınırlarını kimin, nerede, nasıl çizdiğini ve Hükümetin eline nasıl tutuşturduğunu araştırmadığınız müddetçe, sizler de kendinizi aklayıp, huzur içerisinde olamayacaksınız. Üstelik, sizin işiniz bizden daha kolay; sadece Google’a bakarak, Türkiye’nin coğrafi sınırlarının değiştirilmesini içeren yabancı filmin senaristi David L. Phillips’in maceralarının bir komplo teorisi değil de gerçeğin ta kendisi olduğunu göreceksiniz.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s