2004 yılında yapılan seçimlerden zaferle çıkan Batı yanlıları, Batıdan bekledikleri maddi ve manevi desteği bulamadılar. Ukrayna’daki gelişmeleri yüzeysel olarak izleyen yabancı gözlemciler, iki yıldan beri siyasi krizlerle çalkalanan ülkenin, Rusya ile Batı arasında bir tercih yapamadığı tezini işliyorlar.
Bilindiği gibi, 2004 yılında gerçekleştirilen seçimlerin birinci turunda, Batı yanlısı Yusçenko yüzde 39.87, Rusya yanlısı Yanukoviç’in ise yüzde 39.32 oranında oy almıştı. Adayların hiçbirisi yüzde 50’yi geçemediğinden ikinci tur seçimlere gidilmişti. AGİT ve diğer uluslararası gözlemcilerin seçimlerde kural ihlalleri tespit ettikleri ikinci turda, Yanukoviç yüzde 49.42, Yusçenko ise yüzde 46.69 oranında oy almıştı. Ülke genelinde yapılan protesto gösterileri (turuncu devrim) ve özellikle, ABD ve Avrupa Birliği’nin(AB) seçim sonuçlarını tanımadıklarını açıklaması üzerine, başkan Kuçma, sadece ikinci turun degil, tüm seçimlerin tekrarlanması için Putin’in de desteğini almıştı. 26 Aralık 2004 tarihinde yenilenen seçimlerde Batı yanlısı Yusçenko oyların yüzde 51.99’unu alarak Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanı Yusçenko, iki yıllık görev süresince, aralarında turuncu devrimi birlikte gerçekleştirdikleri Timosenko’nun kabinesi de olmak üzere, 4 kabinenin görevine son vererek, istikrar arayışını sürdürdü.
Bugün Yuşçenko ile Yanukoviç arasında yaşanan kriz, binlerce kişininin tekrar sokaklara dökülmesine neden oldu. Renkli devrimin kesintili mi, kesintisiz mi olacağı konusu tekrar gündeme oturdu. Ancak, Batı yanlıları, destek alamadıkları için batıya duydukları öfke ile Rusya’nın giderek artan etkisi arasında bunalmış durumdalar.
Ukrayna’daki sorunların temelinde ne yatıyor ?
1 – Ukrayna, başta Rusya olmak üzere, diğer Bağımsız Devletler Topluğu ülkeleri ile arasındaki “karşılıklı ekonomik bağımlılık” gerçeğini bir tarafa bırakarak, sürüden ayrı olarak ve tek başına batılılaşacağını düşünüyor. Batının yardımıyla demokrasiyi yerleştirebileceğini ve pazar ekonomisini tesis edebileceğini sanıyor. Oysa, daha Rusya ile serbest piyasa ekonomisi kurallarına uygun bir doğal gaz anlaşması yapmaktan bile uzakta olan bir ülke olarak, Rusya’dan, Sovyet mantığıyla doğal gaz almaya devam etmek istiyor.
2 – Ukrayna’nın AB ile imzaladığı Ortaklık ve İşbirligi Anlaşması 1 Mart 1998 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, AB ile Ukrayna arasındaki ilişkilerin seyri, Ukrayna’ya AB üyeliği perspektifi kazandıramadı. AB’nin, Ukrayna ile uzun vadeli işbirligini öngörerek, Ukrayna’yı, Rusya ile arasında bir tampon ülke olarak muhafaza etmek istemesi hayal kırıklığı yarattı. AB’nin yeni komşuluk politikasıyla, bir anlamda AB nezdindeki statüsü daha da netleşen Ukrayna’nın şaşkınlık yaşadığını söyleyebiliriz. Üstelik, Rusya’nın kendi coğrafi komşularına arka çıkma anlamına gelebilecek AB desteği karşısında, AB’ne de hırçın yaklaşımlarda bulunabilmesi Ukrayna’nın şaşkınlığını daha da arttırıyor.
3 – Soğuk savaş sonrası döneminin acemi oyuncusu Ukrayna, ABD ile küresel bağlamda müttefiklik arayışına da girerek, Irak’a 1500 civarında asker gönderdi. NATO üyeliği yolundaki çabalarıyla, bölgede ve küresel ölçekte bir yere varabileceği yönündeki ümitleri de boşa çıkan Ukrayna, Rusya ile Batı arasındaki gerçek yerini idrak edebilmekte zorlanmaya başladı.
Ukrayna’nın işi gerçekten çok zor. Batının evrensel değerlerinin cazibesine kapılarak, Rusya’nın söylemiyle bir anlamda kötü yola düşen Ukrayna’da krizin daha da derinleşeceğini söylemek mümkün. Ukrayna, Rusya’nın enerjisine bağımlı olarak ve Rusya ile komşu kalarak yaşamaya devam etmek zorunda olduğunu anlamaya başladı. Ukrayna, piyasa ekonomisi ile demokrasinin kendi doğal gelişimi doğrultusunda yerleşebileceğini de kavrıyor. Kısaca, Ukrayna, ‘geçiş süreci ekonomisi’ olarak sabretmeyi de öğrenmelidir; tıpkı, renkli arayışlara yönelerek, renkli rüyalara dalmanın küresel kapitalizmin bir oyunu olabileceğini öğrendiği gibi.