Türk-Rus ilişkileri penceresinden Gezi Parkı olayları

Başbakan Erdoğan ve yandaş medyanın Gezi Parkı eylemlerinin arka planındaki güçler arasında Rusya ve Rus gizli servisini göstermemeleri oldukça önemli ve dikkat çekici bir gelişmedir. Bu durum sanırım, Sovyetler Birliği’nin yıkılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Malum, bir zamanlar ülkemizdeki her karışıklığın ve kalkışmanın arkasında KGB’yi aramak gibi bir alışkanlığımız vardı.

Tarihten somut bir örnek verecek olursak, 12 Mart 1971’e giden yolda medyada her gün “Türkiye’yi karıştırmak için ülkemizde cirit atan” Sovyet ajanlarının faaliyetlerine yer verilirdi. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in Sovyetler’le gerçekleştirdiği büyük ekonomik yakınlaşmanın sonucu, çeşitli il ve ilçelerimizde kurulmakta olan ağır sanayi tesislerinde çalışan yaklaşık 2000 civarındaki Sovyet mühendis ve teknisyen, ülkeyi karıştırmak için gelen KGB ajanları olarak tanıtıldı. Bu dönemi karikatürize edecek olursak, sokakta “Yaşasın Sovyetler” diye slogan atanlar tutuklanıp gizli örgüt üyesi muamelesine maruz kalırken, ülkenin Başbakanı Demirel, medyada Sovyet kalkınma modelini övüyor ve ülkeye daha fazla Sovyet yatırımı çekmek için her fırsatı değerlendiriyordu.

Gezi eylemlerinin arkasında Rus gizli servisi de aranmalı mı?

Putin, Rusya Federasyonu’nu giderek otoriter görünüm sergileyen anlayışla yönetmeye çalışıyor. Ülkede yaşayan çok sayıdaki etnik grubun ve farklı dinlere mensup toplulukların mevcudiyeti, demokrasi deneyimi ve geçmişi sınırlı olan Rusya’da otoriter yönetim tarzını zorunlu kılıyor. Bu nedenle, Rusya, bugün sınır komşusu eski Sovyet cumhuriyetleriyle ilişkilerinde, bu ülkeleri arka bahçesi olarak görme anlayışını devam ettiriyor. Üstelik, enerji kozunu da kullanarak, gerektiği takdirde, Gürcistan örneğinde olduğu gibi silahlı müdahaleyi dahi göze alabiliyor. Tahmin edileceği üzere, bu ülkelerde de otoriter ve Moskova ile iyi ilişkiler içerisinde olan yönetimlerin iş başında kalmaları hedefleniyor.

Rusya, Ukrayna örneğinde olduğu gibi, Batı destekli renkli devrimlerin tüm sınır komşularına yayılmasını engellemek üzere yoğun çaba sarfetti. Eski Sovyet cumhuriyetlerinin kapitalizme geçiş sürecinde, daha yolun başındayken, renkli devrimlerle Batı’dan demokrasi ithal etme gayretlerinin Rusya’ya da sıçraması durumunda, Rusya’nın çok parçalı yapısı sonucu, dağılmasının dahi gündeme gelebileceği endişesi hasıl oldu.

Rusya, Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinde bu endişesi temelinde hep temkinli yaklaştı. AB’nin Doğu’ya doğru genişleme politikasından ürken Rusya, sınırlarında büyük ve güçlü bir AB görmek istemediğini çok açık biçimde sergilemekten de geri durmadı.

Rusya, sınır komşularına yönelik tehlikenin AB kaynaklı olabileceği düşüncesini taşırken, aniden yaşanmaya başlayan “Arap baharı” sürecini de kaygıyla izlemek zorunda kaldı. “Arap baharı”yla başlayan gelişmelerin Orta Doğu’da Rus etkisinin azalmasına neden olabileceği düşüncesi tartışılırken, bu sürecin, Kafkaslar’a ve Orta Asya’ya sıçraması durumunda, Batı’dan beklenen muhtemel tehlikenin, bu defa daha güçlü bir şekilde, Kafkasya ve Orta Asya’dan gelebileceği endişesi ortaya çıktı.

Gezi Parkı süreci’nin Rusya açısından anlamı

Başbakan Erdoğan’ın sergilediği yaklaşımın ardından Taksim’de yapılan polis müdahalesi ve ardından ülke geneline yayılan büyük protestoların Rusya’da, Batı’daki gibi geniş yankı bulduğu söylenemez. Rus medyasında sıradan bir haber gibi verilen gelişmelere bakıldığında, Gezi eylemlerinin Türkiye için ne ifade ettiğine dair güçlü ve ciddi bir analize dahi yer verilmedi.

Bu gelişmenin şaşırtıcı bir gelişme olduğunu belirtemeyiz. Zira, giderek otoriterleşen ya da “Putinleşen” Erdoğan ve yönetimindeki Türkiye’nin, Rusya’da demokratik hak arama heveslileri için bir örnek teşkil etmemesi ve ilham kaynağı olmaması gerekiyordu. Başta yoğun insan trafiğine dayalı turizm ilişkileri olmak üzere, iktisadi açıdan birbirini tamamlayan iki ülke arasında, “Rusya’ya ithal edilen ürünler” arasında demokrasi kalemi yer almamalı ve Türkiye bu açıdan bir tehdit oluşturmamalıydı. Türkiye’deki gelişmelerin Rusya açısından kaygı yarattığını belirttiğimize göre, Gezi eylemlerinin arkasında Rusya’nın neden yer almadığı da açıklanmış olur.

Gezi Parkı eyleminin getireceği muhtemel sonuçlardan birisi de, AB, ABD ve Batı medyasında da karizması çizilen Erdoğan’ın Rusya’ya yönelik politikalarında sergileyeceği yaklaşım olacak. Kanımca, tarihsel süreçteki benzer olaylara da bakacak olursak, bu yönde adımlar atılacak. Bundan sonra Erdoğan – Putin yakınlaşması yeni bir döneme evrilecek. Erdoğan, bu uğurda Suriye politikasından ne kadar geri adım atabilir, bilemem ancak, özellikle silah ticareti ve üretimi (savunma sanayii) alanında somut adımların atılacağını beklemeliyiz.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s