Yıl 201?, Haber3, Temmuz 2010

Yüce divan yargılamaları olanca hızıyla devam ediyor. Çok sayıda bakan yargılanıyor. Başbakan da yargılanıyor. Benim ilgimi en çok çeken Dışişleri eski Bakanı Davutoğlu’nun davaları. Hani şu meşhur, ‘komşularla sıfır, sorun maksimum işbirliği’ diye diye ülkeyi komşularıyla savaşın eşiğine getiren daima sempatik adam.

Hakkındaki suçlamalardan birincisi çok garip. Suriye ile vizenin kaldırılmasından yargılıyorlar. Oysa, biz vize kalkıyor diye törenler yapmıştık. Bu törenlerin mimarı bir bakana böyle suç isnad edilebilir mi? İddianamede şu satırlar yer alıyor. ‘Vizenin kalkmasıyla PKK trafiğinin Suriye üzerinden yoğunlaştığından bahsedilerek, istatistikî bilgilere yer veriliyor. Ayrıca, Suriye mafyasının isteyene bir saat içerisinde pasaport temin edebildiği gerçeği vurgulanarak, özellikle mülteciler konusunda kötü bir şöhreti olan Suriye’den gelenlere gereken özenin gösterilmediği ortaya konuluyor. Suriye’nin, özellikle, kadın ve çocuk trafiğindeki stratejik öneminin tüm dünya tarafından bilinmesine rağmen Türk Dışişlerinin vizenin kaldırılması konusunda aceleci davrandığına vurgu yapılarak, bu konudaki siyasi sorumluluğun Bakanlıkta değil bakan da olduğuna dair kanun maddeleri sıralanıyor. Hatta, 2010 yılında İskenderun’da düzenlenen ve 7 denizcimizin şehit olduğu saldırının da Suriyeli PKK teröristlerince gerçekleştirildiği iddia ediliyor.’ Allahım, ne korkunç bir suçlama bu… İnşallah yargılama eski Bakan lehine sonuçlanır.

İkinci iddia daha da vahim. Belki hatırlarsınız, hani Mavi Marmara gemisinde kaybettiğimiz Ak-tivistler vardı ya, işte o olaydan bile Davutoğlu’nu sorumlu tutuyorlar. Savcı diyor ki, ‘Türk vatandaşları her ne kadar kendi özgür iradeleriyle gemiye binmiş olsalar dahi, İsrail’in uyguladığı devlet terörünü en iyi bilmesi gereken Dışişleri Bakanı, diplomatik bir gezi kisvesi altında turistik gezide bulunduğu bir esnada, Türk vatandaşlarının ölümüne sebebiyet vermiştir. Ayrıca’ Türkiye’nin onurunun kırılmasına, T.C’nin dünyadaki saygınlığının azalmasına neden olmaktan ve ayrıca, bu olayı iç politika malzemesi olarak kullanıp, birlik ve beraberliğe en çok muhtaç duyulan bir anda, halkı galeyana getirerek, dinimizce de günah sayılan fiilleri överek bir başka millet ve din üzerinde düşmanca tutum sergilemeye yol açmaktan… diye uzayıp gidiyor iddianame…

Savcı daha da ileri gidiyor. Davutoğlu’nu Türkiye’nin Ahmedi Nejat’ı olarak tanımlayarak Türk dış politikasının radikal İslam çağrışımı yapan unsurlarla bezendirildiğine vurgu yapıyor. Ayrıca, Atatürk’ün ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ temel değeri (core value) üzerine inşa edilen Türk dış politikasının, komşularla sıfır sorun temel değeri üzerinde yeniden inşa edilerek, vizyonumuzun dar bir alana hapsedilmesinin de sorgulanmasının gereği üzerinde duruluyor. Türkiye evrensel bir konumdan, global bir konumdan, bölgesel bir konuma çekilerek çıkarları tahrip edilmiştir, deniyor.

Eski Başbakan Erdoğan hakkındaki onca ağır suçlamadan sadece bir tanesine dikkat çekmek istiyorum. Savcı, bunca ağır suçlama arasından ön plana çıkarttığı bu değerlendirmesinde, hayvan sevgisi temelinde adeta ‘ders’ veriyor. ‘Başbakan, 2010 yılı Haziran ayında yaptığı bir konuşmada, köpeklere Arap isminin verilmesini ırkçılıkla eş tutarak, Arap milletinin aşağılandığını iddia ediyor.’ Oysa, Türk milleti genellikle köpeğine en çok sevdiği, değer verdiği şeylerin isimlerini vererek, içerisindeki hayvan sevgisini bu şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle, köpeğine Arap isminin verilmesi olsa olsa Araplara karşı duyulan sevginin bir tezahürüdür. Ancak, ben şahsen Milletimizin bu duyguyla da köpeklerine Arap ismini verdiğini düşünmüyorum. Zira, Milletimiz öteden beri, rengi siyah olan her şeyi, Arap’lara mal etmektedir. Dahası siyah renkli deriye sahip insanlarla, Araplar arasında bir ayırım yapılması gereğinin idraki içerisinde bile değildir. Bu nedenle, durup dururken sayın Başbakanın ‘köpekler’ ve ‘Araplar’ kelimelerini aynı cümle içerisinde kullanarak, Allahın yarattığı canlılar üzerinden siyaset yapmakta olduğunu belirtmemiz gerekiyor (Arap sıfatı çok siyah anlamında kullanılır. ‘’Arap gibi ‘’denilir).

Böylesine hafif ifadelerle kaleme alınan bu iddianame nedeniyle, sayın savcı hakkında yazmış olduğum eleştirilere sayın savcıdan gelen yanıt çok ilginçti. Paylaşayım; Savcı diyor ki, ‘AKP dönemindeki olumsuz icraatların ciddiyeti ancak, bu şekildeki ifadelerle kamuoyuna mal edilebiliyor. Halkımız, bu tip bir ifade tarzı ile davaların önemi ve ciddiyetini daha çabuk kavrıyor. Zaten Ergenekon sürecinde de izlenen yöntem buydu. İşin garibi, Ergenekon sürecinde sadece sokaktaki adam değil, ülkenin Prof. ünvanlı aydınları bile yazdıklarımızın etkisi altında kalmıştı…

Ne diyeyim?

Neyse, bu kötü rüyadan uyandığıma sevindim. OHHH çok şükür sadece bir kabusmuş!…

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s