24 Mart 2010 tarihli yazımda (7/24 Demokrasi), Anayasa refererandumu ile ilgili olarak şunları belirtmiştim.
“AKP tarafından hazırlanan Anayasa değişikliklerine ilişkin paketi incelediğimde ilk fark ettiğim şey, 12 Eylül askeri darbesi ürünü Anayasa’ya fazla haksızlık ettiğimiz oldu. AKP gibi, hızlı demokrat bir partinin taslağı böyle mi olmalıydı?
Ne dokunulmazlıklara ne de seçim barajına ilişkin bir öneri yok. Oysa, bu iki konuda adım atılmaksızın 7/24 demokrasi ortamının tesisi mümkün olmayacak. Teklif edilen değişiklikler, bize aslında AKP’nin de 7/24 demokrasi heveslisi olmadığını gösteriyor.
‘Dağ fare doğurdu’ diyebiliriz. Ağırlıklı olarak hukuk sistemine yönelik değişiklikler, muhalafetin söyleminde haklı olduğunu ; AKP’nin aslında kendi hukuk düzenini kurma amacı taşıdığını gösteriyor. Eğer bu değişiklik teklifi Meclis’ten geçirilip halk oyuna sunulursa, acaba Türkiye daha demokratik bir ortama mı yelken açar, yoksa gerginliğin tavan yaptığı bir başka boyuta mı geçeriz? Bu soruya yanıt vermek güç olmakla birlikte, diyelim ki oylama yapıldı ve şöyle sonuçlar elde edildi..
1 – % 51 Evet, % 49 Hayır veya tam tersi,
2- % 60 Evet, % 40 Hayır veya tam tersi
Sanırım, Siz de benim gibi düşünüyor ve Anayasa değişikliğinin en fazla % 60 ile kabul veya red edileceğini öngörüyorsunuz. O halde sormak gerekiyor; toplumun % 40 tarafından kabul veya red edilen bir Anayasa ile siyasi tansiyon düşürülebilir mi ? Türkiye normalleşir mi ? Bu sayede, asıl sorunumuz olan fakirlikle savaş konusuna odaklanabilir miyiz ? Eğitim ve sağlıkla ilgili sorunlarımızı çözebilir miyiz?”
Aktif siyaset yaşantısı olan biri olarak, yukarıdaki yazıyı yazdıktan sonra yaşanan gelişmeler karşısında tahminin yanlış çıkacağını ve ‘Evet’ oylarının yüzde 70’in üzerinde gerçekleşeceğini düşünmeye başladım. Zira, yürütülen kampanyalarda taraf olan kesimlerin saflarını analiz ettikçe, ‘Evet’ oylarının çok daha yüksek çıkacağına olan inancım arttı.
Yüzde 42 rakamı beni gerçekten şaşırttı.
Hemen hergün AKP korkusuyla yatağa girip, AKP kabusuyla uyandığı halde sandığa gitmeyen etrafımızdaki tatilkolik sosyal demirkratların sayısına bakarak, bu yüzde 42’yi çok değerli büyük bir kitle olarak görüyorum.
Diyebilirsiniz ki yüzde 58 daha büyük bir kitledir. Doğrudur, bu kitle tek hedefli olmakla birlikte çok taraflıdır. İçerisinde açıkça Cemaat vardır, AKP’nin kendisi vardır, MHP’deki Cemaat sempatizanları vardır, bağımsız ülkücüler vardır, bağımlı solcular vardır, Saadetciler vardır, Erbakan vardır, Numan bey vardır, Abdüllatif Şener vardır, BBP vardır, yandaş medya ile yandaş sendikalar vardır, gördüğü her kadını konsomatris zannedenler vardır, ayrıca, kandırılanlar daha doğrusu oyları ve iradeleri satın alınanlar da vardır.
Öte yandan, seçmen sayısının yüzde 22’si de sandığa gitmemiştir. Mezardakilerin bile ‘Evet’ cephesinde yer aldığı bu referandumda, sandığa gitmeyenlerin ağırlığı küçümsenemez. Ayrıca, bu yüzde 22’den ‘Evet’e eklenecek bir yüzde de olamaz. Belki ‘binde’ bir pay çıkabilir.
Bir de sandığı boykot eden cephe vardır. Referandum sonuçları Türkiye’yi iki parçaya değil en az 3 parçaya bölmüştür.
Evetciler, hayırcılar ve boykotcular…
Ama sonuç değişmiyor. Sonuç itibarıyla, toplam seçmenin yüzde 22’sinin sandığa gitmediği, referanduma katılan seçmenin de yüzde 42’sinin de kabul etmediği bir Anayasamız var artık. Toplumun, ülkenin ve devletin temel birleştirici çimentosu olması gereken Anayasanın birleştirici değil de bölücü olması, yeryüzü standartlarına uymuyor. Sahi, Altan kardeşlerin sürekli örnek verdiği o batı demokrasilerinde yüzde 42 ile ‘hayır’ denilen bir başka Anayasa var mıdır acaba? Altan kardeşler ve benzerleri 12 Eylül 1980 Anayasasına yüzde 92 oranında ‘Evet’ diyen aziz milletimizin sandık performansını değerlendirirken acaba bugünkü kadar demokrat tavır gösterebilmişler midir? Yoksa, ‘Bu millet adam olmaz kardeşim’ deyip, işin içinden çıkmışlar mıydı?
Bence doğru sonuç şu: Gerçek demokrasiye giden yolda, 1980’den 2010’a yüzde 92’den, % 58’e düşen ‘Evet’ oranı 30 yılda katettiğimiz mesafeyi gösteriyor.
Diğer bir ifadeyle 1980’de sadece yüzde 8 olan demokrat insan sayısı yüzde 42’ye çıkmış durumda. Türkiye gibi bir ülke için önemli bir dönüşüm sayılır bu gelişme.
Bu nedenle, moral bozmak yok, yola devam… Hepsi bu kadar!