Yıllar ve yıllar boyu aklımızın erdiği, gücümüzün yettiği, dilimizin döndüğü kadar tarihlerden örnekler verdik, hukuk prensipleri sıraladık, kinayeli fıkralar anlattık. Kafasında en ufak bir izan fırdası bulunan bir insan bile bu ihanet yolunun geçit vermeyeceğini görür ve geri dönerdi. Hayır, bunlar öyle yapmadılar. Anayasayı çiğnediler. Hürriyetleri kestiler, hukuk dışı komisyonlar kurdular…
Artık yazı yazmıyor, yazı taklidi yapıyorduk.
Atatürk’ün gençliğe hitabesini, Nutuk’un tefrikası halinde yayınlamak dahi suç sayılır olmuştu. Atatürk’ten bahsedilsin istemiyorlardı. Onun kurduğu inkılâp Türkiye’sinin Cumhuriyetine bir beyefendiler saltanatı halinde çöreklenmek ve memleketi basınsız, Üniversitesiz hatta Meclissiz idare etmek niyetine kapılmışlardı.
Silahlı Kuvvetlerimizin Büyük Ata’nın yıllar arkasından akseden manevi direktifi ile yaptığı bu hareket, demokrasimizin en sağlam teminatı olarak tarihimize geçecek ve hürriyetlerden kendi sefil benlikleri için faydalanmak isteyen gafillere her zaman için unutulmaz bir ders olacaktır.
……….
Bugün bütün Türkler, parti çekişmelerinin çöplüğünden kurtulmuşlar ve yeni bir anlayışın dünyasına doğmuşlardır. Bütün küçük hesaplar, kinler ve nefretler tasfiye edilmiştir. İnsanca ve kardeşçe, sadece fikir tartışmalarından ibaret, herkesin eşit olduğu demokrasi rejimi, yakında bu güzel vatana layık olduğu mutluluğu getirecektir.
Kurucu meclisin faaliyete geçmesini sevinçle bekliyoruz. Silahlı Kuvvetlerimizin yaptığı hareket bir hırsın veya zümre menfaatinin dışında, sadece hukuk, insanlık ve vatan aşkının bir ifadesidir.
………
Türkler, âlimleri dalkavuk, Üniversitelileri maktul, gazetecileri korkuluk ve bütün aydınları sürüngen hale getirererek, bir çete gibi davrananların rezaletlerini kabul etmeyi, bütün dünya önünde reddetmişlerdir.
Menfaat bağlarıyla bu cehalet ve rezalet yuvalarına uşaklık etmiş olanları vicdanlarıyla baş başa bırakıyoruz. Herhalde ıslah olacaklardır. Islah olmamakta direnenler çıkarsa onlar da derslerini alacaklardır.
Yukarıdaki cümleleri Mehmet Altan okusa acaba yazıyı yazana küfür eder mi? İnşallah öyle bir şey yapmaz. O’nun bilge kişiliği, yazıyı yazanın ‘demokratik hakkını’ kullandığını düşünür, diye ümit ediyorum.
Ya yanılıyorsam ! Ya Mehmet Altan’ın içindeki taviz vermez demokrasi anlayışı galip gelir de bu yazıyı yazana küfür eder ya da ettirirse…
Hayır, olamaz. İnsan, kendi kişisel web sayfasında, tedrisinden geçtiğini iftiharla belirttiği babasına hiç eder mi?
Mehmet Altan’ın bilmediği ikinci şey; rahmetli annesi Kerime hanımın Kürt olduğu gerçeğiymiş. 1953 yılında doğan bu bilge kişi, taa 1991 yılına dek, yani annesi hanımefendi vefat edene kadar, annesinin Kürt olduğunu bilmiyormuş. Tam 38 yıl. Dile kolay.! Mehmet Altan bu gerçeği bilmeden yaşamış. Kimbilir neler kaybetmiştir? Altan’daki Kürt açılımı sempatisini bu nedenle anlayışla karşılamak gerekiyor. 38 yıl sonra kimliğiyle tanışmak.! Baba Altan’ın tedrisinden geçen birisi olarak 38 yıl annesinin kökenini araştırma gereği bile duymaması, o yerden yere vurduğu rejimin baskısından ötürü değil de, etnik köken esprisine o dönemde hiç ehemniyet vermemesinden kaynaklanıyor. Dünya hızla döndükçe, küreselleşme rüzgarları sert bir şekilde estikçe, ‘etnik köken’ olgusu neden önem kazanıyor, anlamak mümkün değil…
Mehmet Altan’ın bilmediği üçüncü şey ise, ‘2. Cumhuriyetçilik’ olgusudur. Kendisi sağda solda 2. Cumhuriyet hakkında konferans verir, kitap yazar ancak, Türkiye’de 2. Cumhuriyet’e ne zaman geçildiğini bilmez. 27 Mayıs darbesi, 2. Cumhuriyet’i başlatmıştır. Nereden mi biliyorum? Mehmet Altan daha 7 yaşındayken, 1960 yılında Hıfzı Oğuz Bekata, ‘Birinci Cumhuriyet Biterken’ başlıklı bir kitap yazmıştır da oradan. Bu nedenle, Mehmet Altan, 3. Cumhuriyetçi olduğunun farkında bile değildir.
1. Söz konusu yazı, Çetin Altan’ın 28 Mayıs 1960 günkü, Milliyet Gazetesindeki köşesinden alınmıştır. Yazının başlığı; ‘Bugün canım yazı yazmak istiyor’dur.
2. Mehmet Altan, annesinin etnik kökeni hakkında kişisel web sitesinde aynen şu ifadeleri kullanmaktadır. ‘Ailede pek konuşulmamış ama, Çetin Bey’in eşine zaman zaman “Arap” diye takılarak seslenmesinden olsa gerek, Mehmet Altan annesinin Arap asıllı olduğuna inanmış uzun yıllar. 1991 yılında Kerime Hanım’ın vefatına kadar da, fazlaca da merak edip kurcalamadığı bu bilgiyle yetinmiş. Ta ki Yaşar Kaya’nın bir yazısını okuyana kadar. “Kürtlük meselesi annem 91 yılında ölünceye kadar hiçbir şekilde söz konusu olmadı. Annemin Kürt olduğunu ben ilk defa Özgür Gündem’de, Özgür Politika’ydı galiba o sırada, Özgür Politika gazetesinde Yaşar Kaya’nın yazdığı bir yazıda okudum. O zamana kadar annemin Kürtlüğü ile ilgili hiçbir bilgim yoktu.’