Tekstil sektörünü milliyetçi yaklaşım değil, küresel bakış kurtarır
Ali Desidero bir pazarlama ve reklam harikası. Ali’nin özellikle, “Hani bu millet kaliteli ürün yapamazmıştı, yapsa bile ucuz fiyattan satamazmıştı” cümlesinin yazarının ciddi bir dış ticaret deneyimi ve vizyonu olmalı. Konuşma patlattığı! ve Türk bayrağını açtığı sahne yerli malı haftası kutlamaları yapılıyor olsa, jenerik olur.
Bu reklamı hazırlayan ajansı, ihracat sektörünün hizmetine davet etmek gerekiyor. Bu kadroyu şimdi daha büyük ve milli bir görev bekliyor. Tekstil ve konfeksiyoncu Ali Desidero’yu aramızda görmek istiyoruz. Tıpkı “derim” ve “fındığım” gibi, ihraç ürünlerimizin dış piyasa yerine iç piyasadaki satış payını arttırmaya yönelik etkinlikler gibi, konfeksiyonu da içe dönük bir kampanya ile, milli duyguların kapsama sahasına sokabiliriz.
Sadece reklamlarda değil, Ali’yi sektör önderi olarak sokakta da, basın karşısında da görmek istiyoruz. Ali Desidero, sektörün çıkarlarını savunurken, yanında antimerkez bankacı lobi de ona destek veriyor. Ancak, düşük kurlar nedeniyle sektörün battığını sanan vizyon ile Ali’nin, milli paranın değerinin daha da artmasını istemesi tezat teşkil edebilir, buna dikkat etmek lazım.
Ali’nin yanında sektör öncüleri, ellerinde Türk bayrakları sokakta yürüyorlar. “Türk, Türkün markasını giyer, İtalyan ya da Fransız anca gider”, “Ey millet, bu ceket, bu gömlek, bu kravat sen de al etsin cebin rahat !”, “Hani bu millet kaliteli ürün yapamazmıştı, yapsa bile ucuza satamazmıştı.”
Ali’nin genlerinde milli mal kullanma geleneği var, bu çok belli. Ali ile yurt dışı tekstil, konfeksiyon fuarları nasıl olur? Mesela Moskova’da Ali Desidero, elinde Türk bayrağı ve arkasında “milli” mankenler. Moskova’da bile milli manken kullanır Ali. Slav ırkının başkentinde Türk manken, Ali’ye de bu yakışır zaten. Her defasında Türk malına vurgu. “Hani, bu ülke marka yaratamazmıştı.”
Ayşe Arman röportaj yapmalı. Ali’nin bilmediğimiz yönleri ortaya çıkar, hayran kitlesi artar. Ali, “hadi hayırlı traşlar” dediği zaman, Ayşe hanımın söyleşilerinde yaptığı diğer traşlar gelir akla herhalde. Şunu kesin olarak söyleyebiliriz, Ali sektöre canlılık getirir fakat sektörü kurtaramaz. Tıpkı, sektörün Devletten beklentilerinin de sektörü kurtaramayacağı gibi. İşçilik ve enerji başta olmak üzere girdi maliyetleri, teşvikler; bunlar ölümü geciktirir hepsi o kadar.
Konfeksiyon denince aklıma Nike gelir. Bir tek fabrikası olmayan, dünyanın en ucuz ülkesi hangisi ise, o ülkeyi, o yıl üretim alt yapısı olarak kullanan, 22 milyar dolar piyasa değeri olan dev bir şirket. Olay sadece marka değil; yaratıcılık. Kafamızı kullanmalıyız. Fiilen dikiş dikmemiz gerekmiyor. Bu sektörde elde edilen bilgi ve sermaye birikimini kulllanarak çıkış yolları bulabiliriz. Küçük küçük markacıklarla, her işletmenin bir dünya markası yaratması gerektiği saplantısına girmeyelim. Popülizmden vaz geçelim.
Kayıt dışılığı gözünün yaşına bakmadan gündemimizden çıkartalım. Teşvikler yoluyla atıl kapasite yaratmayalım. Ancak, bunları yapmadan önce küreselleşmeyi okuyabilmek gerekiyor. Sektöre küresel bakış gerekiyor. Küresel rekabet stratejilerine uymayan yaklaşımlardan uzak durmak gerekiyor. Ne yapmalı sorusuna önümüzdeki hafta daha somut yanıtlar arayalım.