Orta Asya ile aramıza demir perde mi iniyor? Referans, 23.6.2006

Zbigniew Brzezinski Avrasya’nın stratejik önemini enine boyuna irdeleyerek, “Amerika için ana jeopolitik ödül Avrasya” olmalıdır diyor. Brzezinski şu temel tespiti de yapıyor: “Amerikanın küresel önceliği doğrudan doğruya Avrasya kıtasındaki hakimiyetinin ne kadar süreyle ve nasıl bir etkiyle sürdürüleceğine bağlıdır.”* Çin, Hindistan ve giderek bir enerji tekeli görüntüsü veren Rusya’nın yer aldığı bu coğrafyadaki gelişmeler, tarihi, kültürel ve etnik bağlar nedeniyle Orta Asya boyutuyla da ülkemizi çok yakından ilgilendiriyor.

Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Orta Asya’yı da içine alacak şekilde kurumsallaşıyor. İdeolojik temellere dayalı düşmanlık yerine, başta petrol ve doğalgaz olmak üzere daha ekonomik temellere ve daha kırılgan bir niteliğe sahip yeni dünya düzeninde ŞİÖ, önümüzdeki dönemde fazla ses getireceğe benziyor. Bazı yazarlar, “Asya Yüzyılına” giden yolda, bölgede ABD ve ABD’nin yerel taşeronlarıyla, Çin ve Rusya’nın başını çektiği yerel bölgesel güçler arasındaki mücadelenin çetin geçeceğinin anlaşıldığını belirtiyor. “Evrende iki yol vardır; gökyüzündeki Samanyolu ve yeryüzündeki İpek Yolu” diyen Özbek atasözüne rağmen, Türkiye, günümüz uluslararası ilişkilerinde, İpek Yolu esprisini hâlâ kavrayamamış görünüyor. Bir tren hareket ettirerek, gezici fuar düzenleyerek bölgesel güç olunamayacağını anlamamız gerekiyor. ŞİÖ, bölgedeki nüfuz mücadelesinde şimdiden taraf olarak yerini aldı. Bu örgütün güçlenmesi, aslında, Türkiye ile Orta Asya bölgesi arasına yeni bir “demir perde”nin inmesi anlamına gelebilir. Böylesi bir gelişme uzun vadede Türkiye’nin bölgedeki siyasi ve ekonomik çıkarlarını zora sokabilir. Bu yüzden Türkiye artık Orta Asya’yı “terbiye” edilmesi gereken bir bölge ve model ihracının yapılacağı bir “test alanı” olarak görmekten vazgeçmelidir. Orta Asya bölgesi, Çin veya Rusya için bir tehdit kaynağı olabilir; ama Türkiye için hala bir “imkandır”.**

Yaklaşık 40 yıldan daha fazla bir süreden beri AB yolunda attığımız kararlı adımlara rağmen, Türkiye çevresindeki tüm bölgesel oluşumların içerisinde kurucu sıfatıyla yer aldı. Şimdi, ŞİÖ’yü neden uzaktan izliyor anlamak mümkün değil. Adriyatikten Çin Seddine diye başlayan ülkümüze ne oldu? Bölgedeki her taşın altından çıkma gayreti içerisindeki Türkiye, acaba ŞİÖ’yü başarısızlığa uğraması muhtemel bir girişim olarak mı değerlendiriyor. Eğer böyle bir tespit varsa, RCD-ECO, İKÖ-İSEDAK, KEİ, D-8 girişimlerinden beklediğimiz başarının çapının da iyi anlatılması gerekiyor. ŞİÖ girişiminin, Orta Asya’ya yönelik tüm politikalarımızın iflası anlamına gelmeyeceği ümidiyle, derhal fırsatların ön planda olduğu bir Kuvvet-Zayıflık-Fırsat ve Tehdit (swOt) analizi yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu rahatlıkla yapabilecek kapasitemiz var, ancak bu bulguların geleceği şekillendirmemize ne denli katkı sağlayacağı bilinmez.

*Büyük Santranç Tahtası, 1997
**Şatlık Amanov, Şanghay İşbirliği Örgütü; Orta Asya’ya yeni bir demirperde mi iniyor, STRADİGMA, Aralık 2003, Sayı 11, sayfa 12

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s