Başbakanımızın Irak’ın Avrupa Birliği (AB) sürecinin önüne geçtiğini söylemesinden sonra, Ermenistan ile ilişkilerimiz de ansızın gündemin ön sıralarına tırmandı. Buna rağmen, Dışişleri Bakanımız İran ile ilişkilerimizin seyri de ortadayken, komşu ülkelerle ilişkilerimizde bahar havası varmış gibi açıklamalar yapıyor.
Komşularımızla ilişkilerimizde hakim olan bulanıklık, ne yazık ki, ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir unsur olan “sınır kapıları” konusunda izlenen politikaların, ulusal çıkarlarımızla ne denli bağdaştığını da tartışmalı hale getiriyor. İran, Irak ve Ermenistan’a açılan sınır kapılarımıza ilişkin stratejilerimize bakıldığında, bu ülkelere yönelik politikalarımızın aynı merkezden oluşturulmadığı fikri uyanıyor.
Habur Kapısı, Irak’ın kuzeyindeki hayatın devam ettirilebilmesi açısından büyük öneme sahip. Yıllardır, bölgeye giriş yapan araçlarımızdan gümrük vergisi gibi alınan paranın (!) kimleri finanse ettiğini artık anlamış bulunuyoruz. Irak’ın kuzeyine sağladığımız know-how ve sermaye ile mal ticaretinin boyutları, diğer komşularımızla görülmeyen derinlikte ve çeşitlilikte sürdürülüyor. Böylesine nüfuz ettiğimiz bir bölge nedeniyle, Irak’ın bir numaralı gündem maddesi olması ve ayrıca, terör sorunu yaşıyor olmamız, uluslararası ilişkilerde “örnek olay” olarak incelenecek türden bir anlam taşıyor.
İşin garip tarafı, 2001 yılından itibaren, Irak’a 2’nci bir sınır kapısının (Ovaköy) açılması konusunu gündemimize almışız. Bu girişimi, başta ABD olmak üzere, Irak’ın merkezi ya da bölgesel yöneticileri nezdinde sürekli olarak gündeme getirmişiz. Ancak, diğer yandan da, Habur Kapısı’ndan malum grupların güçlenmesi için ne gerekiyorsa yapmaya devam ediyoruz. Irak’a yönelik ihracatın artması daha önemli hale gelmiş. Son 6 yılda, Irak’a 2’nci sınır kapısını açamayan Türkiye, Habur’u kapatmayı gündemine dahi almamıştır.
Erivan’a giden yol Moskova’dan geçiyor
Şimdi, diğer komşumuza bakalım. Sınır kapısının kapatılmasıyla Ermenistan ile ilişkilerimizde neyi, nasıl değiştirdik ? Ermenistan’ın Türkiye perspektifinde ne gibi olumlu sonuçlar aldık? Merhum Alparslan Türkeş’in, Ermenistan’ı, Kafkaslarda diğer bölge güçlerinin ve batının (diaspora) kucağına iteceğimizi öngörerek, Ermenistan yetkilileri ile başlattığı süreci devam ettiremediğimiz için, bugün gelinen noktada Ermenistan’ın “terbiye” edildiğini söyleyebilmemiz mümkün değil. Bölge insanımızı cezalandırma anlamına gelen bu anlamsız uygulamanın ulusal çıkarlarımızla örtüşmediğini artık görmemiz gerekiyor.
Irak ve Habur ya da Ovaköy söz konusu olduğunda, ABD ile temas zorunluluğu ortaya çıkıyorsa, Ermenistan ve özellikle de Azerbaycan’ın hassasiyeti söz konusu olduğunda, neden aklımıza Rusya ile temas fikri gelmiyor? Rusya karşısındaki müzakere pozisyonumuz, ABD karşısındaki müzakere pozisyonumuzdan daha güçlü olduğuna göre, neden Erivan’a giden yolun Moskova’dan geçtiğini idrak edemiyoruz. Bugünlerde Rusların, Azeri ve Ermeni temsilcileriyle yapmakta oldukları temasları umarım sadece basından izlemiyoruzdur.
Bugün, maalesef Irak’a 2’nci bir sınır kapısı olarak Ovaköy’ün açılması zaten önemini kaybetmiş bulunuyor. Çünkü bu nokta da, Kürt grupların kontrolü altında girmiş durumda. Tel Afer can çekişirken dahi, gelişmeleri uzaktan izleyen Türkiye, 2007’de Kerkük’ü keşfetmiş bulunuyor. Türkmenlere geç de olsa, bir yardım elinin uzatılması ancak, yeni bir sınır kapısıyla mümkün. Bu sayede, Irak politikamızı daha da güçlendirebileceğiz. Nusaybin sınır kapısının ıslah edilerek, Suriye üzerinden Irak’a 2’nci bir kapıyı (Kamışlı) açma konusunu düşünmeliyiz. Ermenistan sınır kapısı konusunda yürüttüğümüz “egemen” tavrımızı, asıl bu noktada ve süratle göstermeliyiz. Bu sayede, Suriye topraklarında kat edilecek sadece 90 kilometrelik bir yolla, kontrolü Türkmenlerin elindeki Tall Kujik sınır kapısından, Arapların yaşadığı bölge üzerinden Türkmenlere hatta, Sünni direnişin yoğun olduğu Musul’a kadar ulaşmak mümkün olacak.
Bu strateji Irak politikamızda elimizi güçlendirebileceği gibi, “Habur” aracılığıyla, Kuzey Irak hassasiyetimizi ortaya koymamızı da sağlayacak. Kim bilir, belki de Ermenistan’ı terbiye (!) edemeyen stratejimiz, Irak’ın kuzeyini terbiye etmemize yarayacak. Bu sayede, komşularımızla ilişkilerimizde “egemen” bir ülke olup olmadığımız da ortaya çıkacak. Ancak, İran’a Iğdır’dan açılamayan Boralan sınır kapısının ise, “egemenlik” değil de, vizyon konusu olduğunu not edelim.